25 Eylül 2007 Salı

Patlama

Bir patlama daha oldu. Bu seferki daha bir şiddetliydi. İyi biriktirmişim bu sefer, üstüste binmiş bişeyler,yorgunluk da cabası.

Sıradışı bir hafta sonuydu, rutindışı desem daha doğru olacak. Benim kuzen Leri ve kayınpeder geldi. Kuzen kızlara aşık, karasevdaya tutuldu diyor teyzem, annesi yani. İstanbul'a gelmiş iş görüşmesine, oradan da kızları görmeye geldi. "Hem kızları hem seni..." diyor ama külliyen yalan. Ülen öyle olsa kızlar doğmadan da bi gelir di mi insan, evleneli 6, ayrı eve çıkalı 13 yıl oluyo!! Kayınpeder de en son iki aylıkken görmüştü minikleri, dünyanın yolunu geldi iki gün için... Yaşlı adam, dinlenemeden döndü hemen. Biraz ekstra yorgunluk oldu tabii, neyse ki kuzen Leri vardı, ölmüştüm yoksa.

Misafir zamanı paralıyorum kendimi, kime beğendireceksem... Sorun komplekslerimden mi - aman herkes beni sensin, beğensin, taktir etsin- , yetiştirilişten gelen köle yanımdan -ezin beni, paspas yapın kullanın, ben size hizmet etmek için buradayım- mı kaynaklanıyor bilemiyorum. Canımı çıkarıyorum ve buna engel olamıyorum. Tamam, yaptın bir enayilik, kimse seni zorladı mı,yok. Peki neye, kime bu sinir, bu afra tafra? Baykoca nedenini bir türlü anlayamadığı gazabıma maruz kalıyor.

Aslında sadece misafir olduğunda değil, herşeyde böyle oluyor. Uykusuz ve yorgun olduğumda çok suratsız, çok mızmız, çok kaprisli oluyorum. Bu halimi sevmiyorum ama başka türlüsü de elimden gelmiyor. Habire bişeylere takıyorum bunu da illa ki karşımdakine bildiriyorum. Söylemezsem çatlarım gibi geliyor. Madem söyleyeceksin tatlı tatlı, yumuşak yumuşak yap şu işi, öyle değil mi, yok meşhur sivri dilim en ağır, en keskin silahlarını kuşanıp atlayıveriyor orta yere. Başkası dayanamaz yemin ederim. Ama o dayanıyor, ne söylesem ne yapsam dayanıyor. Sabrının sonuna geldiğini hissediyorum bazen. Hani amerikan filmlerinde vardır ya, öfke kontrolü için terapiye giderler öyle birşeye ihtiyacım var, var mıdır ki ? Önceden böyle miydim ben, böyle bir insan mıydım? Bu kadar despot, bu kadar buyurgan, bu kadar kontrolcü... Herşey illa ki benim istediğim zamanda, benim istediğim şekilde yapılacak. Nereye gitti içimdeki yay, ne zaman gitti de ortalığı bu sevimsiz başağa bıraktı? Deli, senin meşhur dürüstlüğüne ihtiyacım var, ya ben eskiden komik biri değil miydim? Tek sebep bebekler ya da yorgunluk değil aslında. O kadar uzağım ki kendim gibi insanlardan, kendim gibi hayatlardan; kim olduğumu unuttum. Sabretmekten başka çarem de yok.

Bu sefer haklı sebeplerim vardı gerçi. Sorun öncelikler. Sadece baykocayla değil başkalarıyla da yaşıyorum aynı şeyi. Bebekler doğduğundan beri benim birinci önceliğim onların ihtiyaçlarını karşılamak. Başka birinin aynı şekilde hissetmemesi beni öfkeden deliye çeviriyor. Anlamıyorum. Annemin yemek yapmasını, kocanın yaşlı babasını mutlu etmeye çalışmasını, kuzenin temizlik yapmasını- hem de benim evimin temizliği- ya da iş aramasını... Herhangi birşey nasıl benim kızlarımdan önemli olabilir? Anlamıyorum. Psikopata mı bağladım yoksa annelik tam da böyle bir şey mi? Karar veremiyorum.

Neyse sonuçta fena patladım. Söyledim söyledim, dayanamadı o da söyledi bişeyler. Vay sen misin söyleyen, daha çok söyledim. Karşımda hiç şansı yok ki. Hem daha sivri dilli, acı sözlüyüm hem de işime gelmedi mi lafları istediğim gibi çarpıtırım, demogoji yaparım, hiç biri olmadı mı başlarım ağlamaya. -sanki masus ağlıyormuşum gibi, valla değil. Ama çok hazırım ağlamaya kızlardan beri- Ağladım, rahatladım, battaniyeme sarılıp bir iki dizi izledim. Açıldım. Durgun bir deniz gibiyim şu anda. Ama saat iki buçuk oldu, yarın yine uykusuzum yani. Sözde kitaplardan bahsedecektim, olmadı. neyse, sonra artık...

Not: bu yazıyı yazmadan deliyi okudum, canım da patlamış galiba. ara ara gerekiyor galiba. O kadar da kötü değildi aslında haftasonum. Kuzenle bu kadar yakınlaşmamıştık çok uzun zamandır. Halbuki olmayan kız kardeşimdi o benim. Yaralar kabuk bağlamıştı, şimdi yavaş yavaş izi de geçiyor galiba. Tam tahmin ettiğim gibi, tek ihtiyacımız beraber zaman geçirmekmiş...

1 yorum:

Köşenin Delisi dedi ki...

Canım Baharcım, senden bi süre ses çıkmayınca tahmin etmiştim bi nane olduğunu işin içinde de, ben de kendimi toparlamaya çalışıyordum işte, arayamadım, özür dilerim :(( Aşırı yorgun olduğumda, mesela Toprak birkaç gün+gece düzensiz uyumuşsa (ya da uyumamışsa!) ben de aynı senin gibi acayip asabi oluyorum...ama asabiyet haricinde bi de "yapamayacağım" hissi çöküveriyor üzerime. Dediğin gibi, birazcık dinlenince geçiyor, bir de Toprak'ın yandan yandan sırıtışını görünce :D Blogda yazdığım o günden beri Barış emzirmeye kalktığım saat hariç eğer Toprak uyanırsa kalkıyor, gazı falan varsa o çıkartıyor canım benim...çok şanslıyız Baharcım çoook, böyle adamlarla evli olduğumuz için püpüpüpü. :))

Benden istediğin şeye gelince, hani dürüstl ol demişsin ya (başka türlüsünü olabilemiyorum ki zaten :P)...sen hala komiksin :)))))) valla bak, ne zaman telefonda konuşsak ben sırıtarak konuştuğumu hatta kapadıktan sonra da bi süre sırıtarak dolaştığımı fark ediyorum. Ama kendin de demişsin ya, çok uzak kaldık... benim o günkü çöküşümün bi nedeni de buydu galiba...herkese ve her şeye rağmen yalnız hissettim kendimi bi an...halbuki değilim, biliyorum...ama işte o yorgunluk ahhh o yorgunluk...

Senin anger management'a falan ihtiyacın yok...elbette kontrolcü olursun (despot demişsin ama bence bu despotluk değil), sonuçta Baykoca ne kadar yardımcı olursa olsun, ya da bir başkası, yükün çoğu hala senin üzerinde ve bir şeyler vaktinde ve gerektiği gibi yapılmazsa her şey aksayacak ve belki de sen kızlara bakmak için (kitap okumak için değil yani!!) için gereken gücü toplayacağın iki saatlik uykundan olacaksın ... annem biz çocukken her c.tesi sabahın köründe uyandırırdı bizi, sinir olurdum, kızardım, anlamazdım...ama sonra anladım ve hatta birkaç yıl önce bunu da söyledim kendisine...c.tesileri çamaşır yıkaması gerekiyordu annemin, babam malum bizim kocalarla alakası olmayan, yardımcılıktan uzak biri...ve eğer o çamaşırlar o zaman yıkanmazsa dünyanın sonu gelmeyecekti elbet ama, annemin bitmez tükenmez işleri aksayacak ve geri kalan bi dünya şey için hali kalmayacaktı...yani bir şeyleri yapıyorsak, diğer türlüsü bizi hepten alaşağı edeceği için yapıyoruz bazen...o yüzden de lütfen ama lütfen suçlama kendini, ve bu kadar sert eleştirme... ama bi şey diyim mi, sen Ankara'da olsaydın, hele de şöyle yakın yerlerde otursaydık, cidden çok güzel olurdu....çooook güzel olurdu...kimblir, bir gün olur belki..

Seni çok seviyorum kakanım...gerçekten çok...kimselere kendimi anlatamadığım zamanlarda sen vardın benim yanımda...uzun uzun anlatmama bile gerek kalmıyordu sana hiçbir şeyi, beni o kadar iyi tanıyorsun ki...

Neyse...hadi geç kalıyoruz, hadiiiiii kalk, yarım saat içinde Remzi Kitabevi'nde buluşcaz unuttun mu yoksaaaaa :)))))))))))

Canım arkadaşım benim...