6 Mart 2008 Perşembe

bir varmııış, bir yokmuş

Kızgın mıyım? Değilim aslında, daha çok kızgın olmam gerekir diye düşünüyorum. Bu kadarı da fazla diyorum. Ama zaten hep böyleydin...

Bir dostum vardı, yokmuş... Haksızlık da etmeyeyim. Onca güzel gün geçirdik. Farklıyız sadece. Ya da zannettiğim kadar aynı değiliz. Evet evet, işte bunun hayal kırıklığı yaşadığım. Sen hep öyleydin, ben hep böyleydim ama yanyanaydık. Ne zaman ayrıldık için için farkına vardığım, anlamamazlıktan geldiğim şeyler artık saklanamaz hale geldi. Vefa senin için bir boza markası, benim için hayatın anlamı.

Kötü günümde yoksun, iyi günümde yoksun. Kötü gününde arıyorum yoksun, iyi gününde arıyorum yoksun. "İşler yoğun, ben seni sonra arayayım.", "Evden çıkıyorum, dönünce ararım.", "Burda çekmiyor, 15 dakikaya ararım." 15 dakika, 15 saat, 15 gün, derken ay geçti ne arayan var ne soran. 15 yıl beklesem arar mısın inan bilmiyorum. Bu ikinci şansındı, üçüncüsü olmayacak herhalde. Olur da ararsan, "caanııım..." diyen sesini duyarsam yumuşarım, onu da biliyorum.

Hayır, biliyorum kötü niyetli olmadığını, sadece kendinden başkasını önemsemiyorsun hepsi bu. Kızamamamın nedeni de bu zaten. Ama en kötü zamanımda sen yoktun. O zaman yanımda olan hala yanımda, yanıbaşımda. Şimdi ben sana dost dersem "sesin kötü geldi, iyi misin gerçekten" diye arayan, iyiyim desem de ikna olmayıp tekrar tekrar soran dostuma ayıp olmaz mı?

5 Mart 2008 Çarşamba

umut dünyası

Annezi: Anne hafıza kaybı!
05/03/2008 (19739 kişi okudu)

NEW YORK - Doğum sonrası pek çok kadın kendini zihinsel olarak yetersiz hissedebiliyor ve hafızasında azalma yaşanabiliyor. Nedeni çözülemiyor ama bilim de 'momnesia' yani anne hafıza kaybı durumunun varlığını doğruluyor. 'Kadın Beyni' kitabının yazarı nöropsikiyatr Louann Brizendine'e göre momnesia, modern annelere evrimsel bir avantaj da sağlayabiliyor; bundan etkilenen annelerde çocuğunu ne olursa olsun hayatta tutma, koruma güdüsü artıyor. Beyin duruma alıştıktan sonra eskisinden de fonksiyonel hale geliyor ve öğrenme süreci hızlanabiliyor. (USA Today)


Yukarıdaki haber Radikal gazetesinden. Meğerse ortalıkta balık hafızasıyla alık alık gezmem çok bilimsel bir durummuş. Ben uykusuzluktan beynim sulandı sanıyordum. Annelikten beynim sulanmış. Bu da bir tecrübedir gerçi, hayatı sürdürmek için aman aman bir zeka gerekmiyormuş meğerse, bende %50 kapasite kaybı var yine de yaşıyoruz. Gerçi birkaç defa yangın, birkaç defa su baskını tehlikesi atlattık ama öldürmeyen allah öldürmüyor. Bunlar iyi günlerim, ilk zamanlar beynimin %30'uyla yaşıyordum. 15 ayda az biraz toparlandım ya da alık balık hallerime alıştım da toparlandım zannediyorum.

Yazıya bakılırsa umut var, tekrar üniversite mi okusam hazır beynim açılmışken?

3 Mart 2008 Pazartesi

Sobe!

Deliciğim yazıyorum işte! Ama pek iştahlı değilim açıkcası. Aklım yok, beynim bomboş. Bakalım kıyıda köşede saklanmış birşeyler bulabilecek miyim?

Gerçekleşirse nefesimi kesecek hayallerim yok yahu. Öyle olması için çok umutsuz olmam lazım ki şakkadanak düşüp bayılayım. Ne bileyim, memlekette herşey günlük gülistanlıkmış; ekonomi tıkırındaymış; isteyen başını örtüyormuş; isteyen ateist olduğunu rahatça söyleyebiliyormuş uluorta; eşcinseller evlenebiliyor, çocuk evlat edinebiliyorlarmış; herkes işini severek yapıyormuş; ustalar gerçekten ustaymış, işleri söz verdiği zamana yetiştiriyormuş; üniversite mezunları rahatça iş buluyormuş; kimse sağa sola çöp atmıyormuş; fabrikalar arıtmalarını çalıştırıyormuş; herkes doğayı seviyormuş; bir ağaç kesilse yerine beş fidan dikiliyormuş; denizler tertemizmiş; çocuklarım kocaman parklarda rahatça oynuyormuş yok cam kırığı yok sigara izmariti demeden. Sadece insanlar mı hayvanlar da mutluymuş; kimse karabaşın kuyruğunu kesmiyor, tekiri öldüresiye tekmelemiyormuş bahçesine girdi diye...

Ben size gerçekleşmesini dört gözle beklediklerimi yazayım onun yerine: kızlarımın iki yaşında olması yani konuşmaları, onlarla beraber boyama kitaplarını boyamak, legolarla ev yapmak, kocaman pazıllar (puzzle yani)çözmek, king oynamak, okey oynamak (kahve sevdam depreşti de bu aralar- içilen kahve değil tabii ki delicim içine girip oturulanı), kısacası onların büyümeleriyle ilgili herşey; kızlarımın hiç büyümeden böyle kalmaları, bu kadar tatlı, bu kadar komik, bu kadar bana hayran (annelik kadar ego şişiren birşey var mı bu hayatta); Ankara'ya gitmek Toplak ve annesini görmek; kuzen Larry'yle İngiltere'ye gidip şato ve bahçe gezmek (10 sene sonra gideceğiz, çocuklara teyzem bakacakmış :p); kocayla Avrupayı gezmek; Deli ile kitapçımızda oturup laflamak, gelen müşterileri tersleyip Deli'yi mahçup etmek; belki mastır yapmak; istediğim bütüüüün kitapları okumak; tatile gitmek ve çocuklarla ilgili hiçbir sorun yaşamadan tatil yapmak; uyumak, bir hafta kimse dokunmadan uyumak...

Hep ertelediklerim miydi ikincisi? Tabii ki spor yapmak, süt yapacam diye dadandığım helvaların hatırası göbeğimi eritmek, araba kullanmayı öğrenmek (Toplak ve kızları okuldan alacağım da onun için lazım), evi derleyip toplamak, uyumak...

Çok geç kadıklarım mı? İş güç, kaybedilen yıllar, kaybedilen dostlar, başka insanlar, başka hayatlar, uyumak...